29 Aralık 2009 Salı

Galatasaray nasıl Avrupa'da bir dev olur?


Adnan Polatın, Galatasaray Dergisi Ocak 2010 sayısındaki yazısında vurguladığı konu ''Devler arasına girmeye hazırlanıyoruz'' oldu.

Galatasaray ne zaman Ajax,Porto gibi bir Avrupa'da hatırı sayılır bir kulüp ne zaman Barcelona,ManUnited gibi bir dev olur?
Portekiz ve Hollanda liglerini düşünelim.Oynanan futbol ve kaliteyi kenara koyarsak, bizim ligimize benziyor aslında en azından çok uzak sayılmayız.(Çok mu iyimserim?)
Portekiz;Sporting,Benfica,Porto....

Avrupa'da çok bilinen bu üç kulübün bulunduğu Liga Bwin, Portekizce konuşan bir ülkede Brezilyalıların zıplama yerinin olduğu bir lig belki, ama yine de bizim 3 büyüklerin sırtlanıp taşıdığı Süper! Ligimize çok benziyor.Onlarda da üç büyükler var ne de olsa.
Ya Hollanda...Ajax, Feyenord,Psv.

Yine aynı gibi. Birkaç farklı takım da bizim başaltı takımlarına yakın takımlar.Twente,Az Alkmaar...

Rus,Ukrayna ve Romanya takımlarının son yıllardaki başarılarını kenara koyarsak, 2000'lerin başlarında Portekiz ve Hollanda'ya yakındık ülke puanı sıralamasında.Liglerimiz benzer sayılır demem bu yüzden...

Yukarıda ismi geçen bu takımlara biraz yakından bakarsak, Ajax ve Porto biraz daha ön planda sayılır.Bu takımları daha iyi incelemek gerekli.Avrupa'da fe7er,Beşiktaş ve Galatasaray'dan daha fazla bilinmekte bu iki kulüp çünkü oldukça başarılı takımlar.Bu takımların başarılı olmalarının sebeplerinden biri de iyi bir ligde yer almaları aslında.Bizim ligimiz gittikçe daha kaliteli oluyor.Belki Fransa, Hollanda ve Portekiz liginden daha iyi seviyelere geleceğiz.Tabi bunu zaman gösterecek.

Ajax'ın başarısı kendi altyapılarına olan inançları ve özen göstermeleri ile gerçekleşti.Cruyf, Rijkaard, Michels, Hiddink gibi Hollandalılar dünyada ses getirdiler.Bir Dutch ekolu var Avrupa futbolunda.Galatasaray'ın da bir ekole ihtiyacı var.Son Avrupa şampiyonasında Milli takımımızın, maçın son düdüğüne kadar maçı bırakmaması, mücadelesi, Dünya kupasında Brezilya gibi bir takıma karşı üstün oynanan futbol ve 2000 yılında iki muhteşem kupanın kazanılmasını sağlayan hücum press ile göze hoş gelen hücum futbolu...Bu olup bitenleri harmanlamalı Galatasaray ve pekiştirmeli.Üstüne koymalı.Bu Avrupa'da Dev olmak adına önemli ve gerekli bir konu.

Galatasaray büyük takımlar arasına girecekse, önünde çok uzun bir yol var aslında.Gerçekten Ajax gibi futbolda bir devrim yaratabilir Avrupa'nın doğu ucunda...Batıda Porto, Doğusunda ise daha iyi bir Galatasaray.

Uzun bir yol var ama nedir bu uzun yol? 4 sene sonra gelmişti kupa Fatih Terim ve efsane futbolcularla.Böyle mi?Nedir yapılması gerekenler?Naçizane açıklamaya çalışayım fikirlerimi.

Galatasaray öncelikle işe tepeden başlamalı.Yönetim bazında olgun insanlara ihtiyaç var.Söylemler yerine iş yapan, proje üreten ve bunların düzgün bir biçimde gerçekleşmesini sağlayacak yöneticiler gerekli.

Tesisleşme ve Merchandising için kaliteli yönetime kavuşmalı Galatasaray bir an evvel.Bu yüzden stadyum ile ilgili devam eden projenin ve önceki projenin yönetimi,planlaması ve uygulanışı tam anlamıyla bir fiyaskodur.

Yönetim demek sadece transfer demek değildir öncelikle bunu çok iyi anlamalı yönetime talip olanlar ve aynı zamanda medya ile taraftar.Tabi ki transfer konusu da oldukça önemli bir konudur ve bu konunda aktif olunması gereken yaş grubu bir takımın ne kadar bilinçli insanlar tarafından yönetildiğine işarettir.

Fe7er gibi Carlos bazında +30 transferler yapmak yerine U20 (20 yaş altı)transferler yapılmalı.

Menejerlik oynayan gençler bile Süleyman Olgun,Mustafa Pekmetek,Sercan Yıldırım gibi transferler yapmaktalar.(oyuncuların iyi ya da kötü peformansları konu dışıdır)U20,U18,U16 transferleri altyapıya kazandırmak gereklidir.Bu açıdan genç/yetenekli oyuncu transferi ya da oyuncu keşifleri en az A takım transferleri kadar önem arzeder. Tabi iyi oyuncu keşifleriniz ya da transferleriniz olsa da yeteneklere yön verecek koçlara ihtiyacınız vardır.Bu yüzden altyapı antrenörlerinin sayısı ve kalitesi artırılmalıdır.

Bunun yanında altyapı tesisleri geliştirilmelidir.Alt yaş kategorilerine oyuncu araştıracak futboldan anlayan ayrıca insanlara(scout)(şu an ki Feldkamp'ın görevi) ihtiyaç vardır.

Bülent korkmaz gibi eski futbolcuların A takıma teknik direktör olmasından ziyade oyuncu bulmaları ya da altyapıda oynadıkları mevkiye göre oyuncuların gelişimi için koç olmaları daha faydalı olacaktır.Eski futbolcular ya da futbolun ''fundamental yönünü'' bilenler, (dikkat edin futbolu bilen değil, yorumcular futbolu bilen kategorisine girer ülkemizde.Futbolu bilen demek iyi hoca, iyi teknik direktör anlamına gelmemektedir aslında ama ülkemizde futbolu bilenler yorumcu olmaktadır, bunun içinde ünlü kulüplerde top oynamak yeterli gibidir.Lütfen Bkz. Rıdvan Dilmen,Hakan Şükür)dediğim gibi futbolun ''fundamental'' tarafını bilen koçları (coach) altyapıya kazandırmak gereklidir.

Pas verme, gelen topu stop etme,top sürme, taç atışı kullanma,kafa topuna çıkma(hakan şükür'ün yapa yapa öğrendiği şey)vs. gibi futbolun birçok temel hareketini öğreterek, yetenekleri üst yaş kategorilerine servis edecek insanlara ihtiyaç var Galatasaray'da. Bu yüzden Teknik direktör olarak A takıma Bülent Korkmaz ya da Tugay Kerimoğlu yanlış tercihler olacaktır.

Takımın efsaneleri, gelecekte olacaksa teknik direktörlük kariyerlerini bu şekilde kazanabilirler.(Bkz Fatih Terim)

Hakan Şükür'ün yorumcu olarak Galatasaray'a katkısı yoktur,bu şekilde asla olamaz ve böyle devam ederse olamayacaktır.Takımın alt yaş kategorilerinde futbolun fundamental yönünü öğretebilecek daha fazla koça ihtiyaç vardır. Altyapıdaki genç oyuncular nasıl kafaya çıkacaklarını Hakan Şükür'den, nasıl Ümit Davala gibi uzun taç atışları kullanacaklarını ve hücum pressi gibi birçok şeyi eski oyunculardan öğrenebilirler.Bir nevi usta çırak ilişkisi... Bkz. Suat Usta.Kendisi Galatasaray'ın altyapısında bir süre görev aldı.Şimdilerde ise Gaziantep Bld.'nin başında.

Genç çocuklar oynaya oynaya elbet birşeyler öğrenir fakat altyapıda öğretilirse oynaya oynaya öğrendiklerini uygulama şansları olur.Taktik zeka ise farklı bir konudur.Fakat taktiksel zeka gelişimi de altyapıda sağlanabilir.

Bu yüzden Bülent Korkmaz gibi sevilen kişilerin, H.Ünsal gibi kalemi sol ayağından zayıf olmasındansa altyapıda koç olarak (dikkat edin koç olarak teknik direktör değil)takıma hizmet etmesi taraftarı daha mutlu,kendilerini Köşe yazarlığından daha saygın kılar.

Ancak Galatasaray camiasında bunun gibi projeleri planlayacak ve düşünebilecek yöneticilerin varlığının sayısı altyapıdaki Berkin,Emre Çolak,Semih,Alparslan,Serdar Eylik ve ismini saymak istediğim daha birçok oyuncu potansiyelinden daha azdır.

İyi transferler yapabilecek bir yönetim elbette arzu edilen birşeydir ancak Uefa kupasını kazanan bir takımın sadece ''Forma Satışı''ndan kazanacağı parayı düşünmek zaten daha iyi transfer anlamına gelecektir.

İşte bu yüzden Galatasaray yönetiminde görev almaya hevesli nitelikli ve vizyonu olan kişiler altyapıdaki yeteneklerden daha azdır.(Bkz.Fatih Gökşen, Lincoln'ün tekrar takıma kazandırılması gerektiği hakkındaki açıklaması)

Bu sebepten ötürü takımın merchandising yönetimi de tam anlamıyla rezalettir özellikle Fe7er'e oranla.

Peki Merchandising nedir?''Tüketiciyi satın almaya yönlendirmek amacıyla uygulanan her türlü aktivite, teknik ve metod merchandising olarak bilinir.''

Daha büyük bir marka olmak isteyen Galatasaray'ın bu alanda yeterli çalışmalara ihtiyacı vardır.En basitinden maç günü forma satışlarında indirim yapılması gibi.Maça gelen taraftar zaten bilet almıştır ve para harcamıştır daha fazla harcamak istemez renkler aklını kör etmediyse.Mantıklı her insan evladı kendi ekonomisini yönetmeye çalışır tüm hayatı boyunca.İktisadi bilimler okuyanlar bu konuda daha iyi yorumlar yapabilirler.Sonsuz imkanlara sahip olmayan insan GStore'daki birçok şeye sahip olamayacak ve bilet almakla yetinecektir/tatmin olma yolunu seçecektir.Bu yüzden birkaç senede bir forma almak zorunda hissedebilir kendini.Her sene forma satın alan da yoktur kanımca.Özellikle Türkiye'de...

Ali Sami Yen'de Trabzonspor ile kupa maçımızın olduğu gün Gstore'a uğradım kız arkadaşıma hediye almak için.Çok samimi olarak söylüyorum, hedefim kendime ve kız arkadaşıma forma almak idi. Kız arkadaşım için sponsorların isimleriyle dolu forma almak yerine günlük hayatta da kullanabileceği mor bir ürün düşündüm/düşündük.Ancak ürünlerin fiyatları ve kalitelerini kıyaslayınca almaktan vazgeçtim.

Özellikle bayanlar için ürün çeşitliliği yok gibi.Özellikle ürün kalitesi konusunda birçok taraftarın benimle aynı düşüncede olduğunu düşünüyorum.Armaların ve yazıların kocaman kocaman her tarafı kapladığı kıyafetler yerine makul armalar ve simgeler daha uygun olacaktır giyeceğimiz ürünlerde.

Nike, Adidas her çıkardığı ürüne kocaman harflerle yazılar ve simgeler döşemiyor dikkat edilirse. Bunun yanında satılmayacak deri bir çantayı vitrine (tabi vitrin demek için bin şahit lazım) koymaktansa, ürün çeşitliliğini sağlamak daha akıllıca olur.Daha söylenecek birçok şey var ama bunları bir kenara bırakarak devam edeyim.

Bilinmesi gerek; reklam da, indirim de merchandising gelirleri artırmanın bir yoludur. O gün maça gitmek yerine(zamanım ve biletim yoktu)gerçekten para harcamak için Gstore'a gelmiş biri olarak eldiven ve çorap alıp çıkmak beni çok düşündürdü. Maç günü forma da indirim olmayacaksa ne zaman satılır o formalar?

Sürümden kazanmakta iyi bir fikirdir ve bunu düşünmek için de profesör olmaya gerek yok elbete.Bence daha kaliteli bir formaya 89 tl verilebilir ama şu an satılanlara değil. Ona yakın paralar verip giyilecek daha kaliteli ürünler almak dururken 'GStore''dan (bunun anlamını da ayrı bir düşünmek lazım madem altyapıdan yerli oyuncu yetiştireceğiz ismini de yerli yapmamız gerek)alışveriş yapmak yerine maç bileti almak daha tatminkar bir para harcama yöntemi olarak gözüküyor.

Eğer pahalı forma satılacaksa formanın kalitesi ve bir özelliği olmalı.Bu diğer ürünler içinde geçerli.Hem çeşitlilik hem de insanları ve takımı ekonomik yönden tatmin etmenin yolları düşünülmeli.

Çünkü Haldun Üstünel 10 tane Elano,20 tane Kewell,100 tane Hagi transfer edemez fakat taraftar yüzlerce bayrak,binlerce forma,milyonlarca uefa kupası/süper kupa anahtarlığı satın alabilir.Yeter ki yaş gruplarına düzgün koçlar,yönetime ekonomiden ve bir kurumu idare etmekten anlayan insanlar gelsin.

Galatasaray yönetimine talip insanlar bu lise mantığından kurtulmalı ve Galatasaray'a düzgün bir yönetim biçimi anlayışı yerleştirmeliler.Bu yüzden Fe7erb0hçe bir cumhuriyettir.

Galatasaray adına F.Rijkaard çok büyük bir şanstır ancak o da tüm hayatı boyunca Galatasaray'da kalmayacaktır!

27 Aralık 2009 Pazar

Bu bir hasret yazısıdır.


Hepsini bir arada görünce insanın derin bir ah! çekmemesi mümkün mü?
Ne var ne yok kazanmış bir kulübün, zevkle izlenen bir takımın müzesinden bu fotoğraf. Her ne kadar tam anlamıyla net bir fotoğraf olmasa da güzelliğin değeri azalmamış.
Anladığınız üzere Barcelona'dan bahsediyorum.Bu fotoğrafa bakınca aslında söze bile gerek kalmıyor.
Hislerim sadece hasret dolu.Bakınca fotoğrafa hissettiklerim, bir denizcinin sevgilisini özlemesine eş.
Her gemi nasıl en sonunda bir limana varırsa biz de sonunda buluşacağız en çok istediğimizle ve hasretimizle
Bir taraftar olarak inanıyorum F.Rijkaard'a ve takımımıza.
Lütfen sabırlı olalım teknik direktörümüze.

Yorumcu mu Teknik direktör mü?Ntv Televole mi oluyor?




Milli takım antrenörlüğü için bir ara adınız geçer gibi oldu...
''Yok, geçmiyor vallahi. Neden geçmiyor onu da anlamış değilim. Ben Milli Takım’ın teknik direktörlüğüne kendimi fazlasıyla yeterli buluyor ve çok da başarılı olacağıma inanıyorum. Ben Türkiye için fırsat olduğumu düşünüyorum ama bunu görmüyorlarsa yapacak bir şey yok. Bu konuyu gündeme de getirmiyorum. Ama Mahmut (Özgener) Başkan'la görüştüm ve alacakları teknik direktör için “Ekip yabancı olacak” dediler. Bir kompleksim de yok, gelirse de elimizden ne geliyorsa yardımcı oluruz. Milli Takım’ın hocası olma beklentim yok onu söyleyeyim. Fakat Türkiye'de bu işin birkaç isim üzerine yoğunlaşması da Türk futbolu adına doğru değil. Mesela Yılmaz Vural’ın bir demeci var, "Fatih Terim, Şenol Güneş, Ersun Yanal, sıra bende" Dört yerli hoca var, dördüncü benim diyor sanki bu hoş değil. Ertuğrul da (Sağlam) Tolunay da (Kafkas) bu görevi başarıyla yapabilir.''


Hafif televole tadında sorular ve yanıtlar ile Ntv ye vermiş olduğu röportajda bu yanıtı vermişti.Sonrasında haberin altında yorumlar fışkırdı adeta.
''Ntv'' ve ''televole tadında'' kelimeleri aynı cümlede sanki biraz yanlış mı duruyor?Sanki evet ama son zamanlarda ntvspor haberlerinin bazılarında başlıklar, içerikle uyuşmayan bir hal aldı.Benim takip ettiğim ve haberlerinin kaliteli olduğu yedi cihan tarafından kabul görmüş bir haber portalının spor servisine yakışmayacak seviyede haberler çıkmaya başladı.
Bazı merkez medyanın internet sitelerinde daha fazla hit almak adına yaptıkları çeşitli hatun resimleri yayınlamak ya da haber ile ilgisinin olmadığı, olsa da sadece teğet geçme hali ile dikkat çekici başlıklar kullanılması gibi yayınlar çıkmaya başladı ntvspor editörlerinden.
Umarız düzelir bu durum.
 Şimdi Rıdvan Dilmen hakkında eleştirel bir yazı daha yazıyor olacağım belki de.Tekrar edeyim herhangi bir garezim yok kendisine.
Ama...
 Geçtiğimiz günlerde Rijkaard eleştirisinde B planından bahsetmişti.Ve sonunda öğrendik.
'Şeytan'' Rıdvan'ın B planı demek ki milli takımın başına geçmekmiş.Genellikle ''Rıdvan Hoca'' deniyor, dikkat edilirse kendisi uzun süredir yorumculuk yapmaktadır.Önce bunun farkına varalım.
Bu arada futbol bilgisi ayrı bir şeydir takım çalıştırmak ise farklı bir bilgi birikimi ister. Hele de bir milli takımı çalıştırmak daha farklıdır.Öncelikle iyi bir teknik direktör olmanız,güzel başarılara sahip iyi bir kariyeriniz olması beklenir.
Bazıları diyecektir, Rıdvan iyi bir hoca, onunda başarıları mevcut.Evet bir başarısı var.98/99 sezonunda Vanspor'u süper lige çıkardı.99/2000 yılında Fenerbahçe'nin başında 11 maçta mağlubiyet görmeden, Uefa kupasında deplasmanda golsüz beraberlik sonrası Kadıköy'de 2 gol ile mağlubiyet yaşayarak MTK'ya elendi. Bu yüzden Fenerbahçe'deki görevinden ayrılmak zorunda kaldı ya da kovuldu.Hoş gerçi o sene Fenerbahçe 3 teknik direktör değiştirmişti. Daha sonra sırasıyla Altay,Adanaspor,Karşıyaka.Bu ikinci lig takımlarında herhangi bir başarısı yok.3 yıl içinde 3 takım değiştirdi. 2003 yılından buyana nerdeyse 7 senedir herhang bir takım çalıştırmıyor.
Avrupa kupalarında herhangi bir takımın başında sadece 2 maçta teknik direktörlük yapmış birinden söz ediyoruz ve Avrupa'da galibiyeti yok.
 Vanspor'u süper lige taşımak meziyetse eğer, her sene BankAsya 2.liginden Süper lige 3 takım çıkıyor.Eğer başarı kriterimiz ve bakış açımız bu ise, her sene 3 tane milli takım teknik direktör adayımız oluyor demektir.Herhalde Sn.Rıdvan Dilmen'in kariyerinin neden milli takım teknik direktörlüğüne yetmeyeceğini buradan anlayabiliriz.
 Ayrıca milli takım teknik direktörü tarafsız olmak zorundadır.Herkes onun için tarafsız ve iyi yorumcu diyor. Kasımpaşa-Fenerbahçe 3-1 maç sonucu Ntv'de kendisinin vücut dilini okumaya çalışmanızı tavsiye ediyorum. Bir de yukarıdaki fotoğraf tarafsızlığı konusundaki şüpheleri artırmaya yetecektir. 
Rıdvan Dilmen Türkiye ortalamasının üzerinde bir yorumcudur burası kesin fakat yorumculuk konusunda takip ettiğim çoğu blog yazarı Türkiye'deki yorumculardan daha iyi yorumlar/çıkarımlar yapıyorlar.
 Yorumculuk bir kriterse, milli takıma teknik direktör olacak aday sayımız daha fazla ve daha kaliteli anlamına gelir.
Şimdi asıl soruyu sormak gerek kendisine:
 Siz Yorumcu musunuz, Teknik direktör mü?

19 Aralık 2009 Cumartesi

Rıdvan Dilmen: ''Rijkaard'ın B planı yok''



Sevgili Rıdvan DİLMEN böyle buyurmuş.
Şimdi düşünelim ”Şeytan” Rıdvan'ı Galatasaray’ın teknik direktörü yapalım.
Rijkaard'ı da, Radikal gazetesinde yazan Joost Lagendijk gibi medyamıza devşirme bir spor yazarı.

Bir hayal edelim lütfen.
Sizce Rijkaard, Rıdvan Dilmen’e B planı yok der miydi?
Kesinlikle demezdi!
Neden mi?Cevap çok basit!
Çünkü Rıdvan Dilmen'in bir B,C,D planı olurdu.İşte bu, Rijkaard ile Rıdvan Dilmen ya da medyamızdaki diğer über! spor yazarlarının arasındaki farktır. Bunu söylemezdi Frank Rijkaard, çünkü Rıdvan Dilmen'in aksine, bir kulüp çalıştırmanın yolunu arardı.

Amacım Sn. Rıdvan Dilmen’i yermek değil bunu baştan söyleyeyeyim.Kendisi tarafgir olmayan nadide yorumculardan.En azından böyle görünüyor ya da olmaya çalışıyor.(Fenerbahçenin 3-1 kaybettiği Kasımpaşa maçı sonrasındaki ekrandaki vücut dili her ne kadar farklı düşünmeme sebep olsa da ben aksini düşünmek istiyorum,şimdilik)

Türkiye'deki yorumcuların yorum sağlıkları ve gelecekleri açısından bakmak istiyorum.Elano’yu Manchester City'de ve milli takımında izlemedim diyerek,Keita gibi bir futbolcunun varlığından Galatasaray'a transfer olduğunda haberdar olarak,Nonda'yı bir maçta 3 gol attı diye göklere çıkarmanın, ya da başka oyuncuların/teknik direktörlerin/hakemlerin hakkını vermeden ve onları yeterince bilmeden, objektiviteden uzak yergilerin, yorumculara kaybettireceğini düşünüyorum.Öyle yazarlar var ki bazı bloglar ve çeşitli internet ortamlarında, (kusura bakmasın Sn. Dilmen ve diğer medyadaki yorumcularımız)insanı düşünmeye sevkediyor acaba ekranda bulunanlarla yer mi değiştirseler diye.Ekrandaki yorumcuların bazı harikulade yorumları kendi izlenme oranlarının ve saygınlıklarının azalmasına sebep oluyor/olacaktır.
Konuya dönersek,Rijkaard’ın belki de asla bir B planı olmayacaktır.Zaten olmadığını geçtiğimiz yıllarda Hem Hollanda'nın en eski kulübünün küme düşmesine sebep olarak hem de Barça ile şampiyonlar ligini kazanarak ortaya koydu.
Tabi bu sebepten ötürü, Rıdvan Dilmen belki de yanlışlıkla doğruyu söyledi. İşaret ettiği bizim ligimizdeki Galatasaraydı ama bence tesadüfen doğruyu bildi. Bugüne kadar B planı olmadan oynamıştı Rijkaard.Aslında burdan Rıdvan'ın futboldan iyi anladığı sonucunu çıkarıyoruz.Rıdvan diğer bazı yorumcuların aksine takımları okuyabiliyor.Ama Şeytan Rıdvan'ın dünyanın geri kalanından haberi yok. Dikkatli izlenirse Güntekin Onay'a soruyor zaman zaman ligteki oyuncuları bile.Hatta biraz daha ileri gidip şunu söyleyebilirim.Zaman zaman yorumlarında yanlışlara düşecek gibi olurken, Güntekin Onay toparlıyor.
Neyse,asıl değinmek istediğim konu ise daha başka.
Yorumcuların, tv karşısındaki milyonlara karşı tesir güçlerini belirtmek istiyorum.Bir teknik direktör/yönetici/futbolcu ve özellikle hakem hakkında yorum yaparken, gerçekten sağlıklı ve doğru çıkarımlar yapmalılar ekrandakiler.
Hele hele Rijkaard'ı eleştirecek iseler bence iki değil,  üç-beş defa düşünmeliler.
Rijkaard’ı abartmak değil amacım ama ya bugüne kadar söylenen sözler az ise bu kıvırcık saçlı adam için? Barcelona’yı hayranlıkla izleyen milyonlarca insan yok mu ayrı ayrı kıtalarda! Ve o takımın bu derece hayranlıkla izlenmesine sebep olanları; Messi'yi, Puyol'u,İniesta'yı ortaya çıkaran ve parlatan bu Rijkaard değil mi?
Belki de Michels ve Cruyf bile hikayedir ve Rijkaard gerçekten über bir adamdır, onlardan 3-5 gömlek daha iyidir.‘God of the football’ dur belki o. Arsene Wenger,Ferguson yıllardır aynı takımların başındalar.Onların başarılarını ve Rijkaard’ın başarı süresini kıyaslamalı belki de yorum yapmaya teşebbüs etmeden evvel.
Hala insanlar Cruyf diyor,Michels diyor, .Arsene Wenger demiyorlar ya da Ferguson demiyorlar.Hayran olunan insanlar son ikisi değil.
Belki de bir daha asla bu kadar yetenekli ve gelecek vadeden bir teknik direktörün, ülkemize gelmeyeceğini ya da böylesine bir kariyere ve yeteneğe sahip bir hocanın olamayacağını düşünürsek, olur da bazı başarısızlıklar sonucu medya baskısı yüzünden Rijkaard'ın Türkiye’den ayrılmasına sebep olacak yorumcuların başında Sn.Rıdvan Dilmen ya da onun gibi diğer yorumcular olacaksa, bu Rijkaard’ın değil Türk futbolunun kaybı olacaktır.

Bu yüzden, hem galatasaraylılar hem de akıl ve izan sahibi insanlar olarak, bu adamı yersizce eleştirmeyi kendinde hak gören insanlara pabuç bırakmayalım diye düşünüyorum.İkinci bir Aragones vakası olmamalı.Türkiye'nin kapatılan partiler mezarlığı olduğu gibi, futbol takımları da teknik direktör çöplüğü olmamalı. Özellikle bu Galatasaray hiç olmamalı. Arsene Wenger ve Ferguson'dan istikrar diye bahsedilmesinin sebebi budur ve unutmayalım ki Rijkaard'a Barcelona 5 sene sabretmiştir.Bizim müzemizde 
5-6 tane şampiyonlar ligi kupamız yok ve bu yüzden daha fazla sabretmeliyiz. Bu kupa gelecekse Rijkaard ile gelmesi çok ama çok muhtemeldir.O olmasa takımın başında zaten bekliyor olacağız.Rijkaard'ın sistemi ile o kupayı beklemek en doğrusu olacaktır.

Şimdi, A-B-C-D planlarıyla değil gerçekler konuşulmalı.Biz Türkler kendimizi de dünyadan o kadar ayrı görmemeliyiz.Şu özlü! sözlere bakalım şimdi.

-''Efendim burası Türkiye, burda herşey farklı''
-''Bizim ülkemizin ve futbolcularımızın yapısı farklı''
-''Maçlardan önce kampa girmeli bizim futbolcularımız, bu ülkede böyle, Rijkaard burayı Barcelona sanıyor''

Bunlar boş cümlelerdir.

Ülkenin ortalamasına Şeytan Rıdvan'ın değişiyle ”gol olur” bu cümleler ama asıl golü, ne Rijkaard ne Rıdvan Dilmen ne de kendisi gibi yorumcular değil Türkiye’nin cahilliği yiyecektir.
İster Galatasaraylı ister Fenerbahçeli ya da isterseniz diğer futbol takımlarının taraftarı olun, ortada bir gerçek var.O da çok iyi bir teknik direktörün ülkemize gelmiş olması.
Bu adam sadece Galatasaray'a değil Türk futboluna bir lütuftur.
Galatasaray yönetiminin iyi işler yapması ve Rijkaard'a her ne olursa olsun sabretmeleri halinde takımın, Portekiz ligindeki Sporting Lisbon,Benfica ve Porto gibi oyuncularını Avrupa'ya gönderen, Everton,Tottenham gibi oyuncu yetiştiren, Ajax gibi altyapıya dayalı (ki Barça bile altyapıya önem vermeye başladı) ve Avrupa'da artık daha da korkulan bir takım olacağını ve kupa ya da kupalar geleceğini görmek çok zor değil.

Ve önümüzdeki yıllarda bu gerçekleşirse ne Hagi ne de Fatih Terim artık şaşalı şekilde hatırlanmayacaktır.


Çünkü daha büyük yıldızlar tarihte yerini alacaktır.

18 Aralık 2009 Cuma

Eğer onu sevmezseniz, söylediği gibi: You're so gay, you're so gay!..

Kendisine birazcık kulak vermenizi şiddetle tavsiye ediyorum.Yeni Madonna diyenler oldu ona...

Madonna'nın kendisi için bir idol olduğunu belirtti sonrasında ise popun eski kraliçesi Madonna onun hakkında güzel demeçler verdi.

Ben her ne kadar kendisini geç keşfetmiş olsam da belki bilmeyenler vardır yazayım dedim. Asıl adı Katheryn Elizabeth Hudson olan, hem ses hem de fiziki açıdan bu güzelliği (kız arkadaşım duymasın) paylaşmak konusunda kıskançlık etmek istemedim.Sitesine girdiğinizde ilk çalan şarkı ''waking up in vegas'' insanı canlandırmaya yetiyor, tabi birkaç tıklama sonrasında resimlerine ulaştığınızda canlanmak kelimesi belki yetersiz kalabilir ama yine de google da aradığınızda daha sempatik fotoğraflarına ulaşıyorsunuz. Sempatiklik demişken ''Hot and cold'' adlı şarkısına ait video klibi izlemenizi tavsiye etmekten geri kalamayacağım.Gelinlikle peşinden koştuğu klipteki erkek arkadaşının yerinde olmayı düşündüyseniz, kendisinin 1984 doğumlu olduğunu, büyülü bir dünyada yaşadığını ve kendisinden büyük biriyle de bu yaşadıklarını paylaşmayı ve evlenmeyi düşündüğünü ilan ettiğini de belirtelim yeri gelmişken.Her ne kadar yaşım tutsa da, Amerikalara kadar gidemeyeceğim, eğer çok istiyorsa gelinlikle benim peşimden koşmasını beklemeyi planlıyorum.

Kendisini çok sevdim, tüm gün onu dinleyip durdum, tüm kliplerini izledim, hakkında tüm internet içeriğini hatim ettim diyorsanız, sonunda benim blogumuda bulup okuduysanız ve bu da yetmediyse size, o zaman twitterda kendisini takip etmenizi öneriyorum.

15 Haziran 2009 Pazartesi

''Hoşça kal''ı ikame etmek, ne gereği varsa?



Hafıza kaybına uğramış bir toplumun sıradan vatandaşları olarak, sıradanlıkların bir parçası olup, olmayacak yenilikleri benimsemenin doğruluğunu düşünmeden, hemencecik kabul ediyoruz bize ait olmayanları...

Gün geçtikçe gelişen dünyanın bir parçası olmak için üç yüz yıl geriden mücadele etmeye başlayarak ancak bu günlere gelebildik, bence topallaya topallaya... Güya birçok konuda geliştik. Tabi bu sırada büyük dediğimiz ya da saydığımız, büyük diye okuduğumuz/bildiklerimizin de yanlışları oldu biz büyürken.

Şimdi sanmayın hemen safi eleştirmek için yazdığımı.Söylediklerimin sanal dünyanın derinliklerinde kaybolup eleştirel kalmasındansa, yapabildiğim ölçüde minik çözümler getirmesini umarım, tabi başarabilirsem.

Vardır ya hani bir atasözümüz, ''iğneyi kendine...'' diye. Bence ufaktan batıralım şimdi kendimize.Maksat canımızı yakmak olmasın ama küsmeler de olmasın ben baştan söyleyeyim!

Gün geçtikçe gelişen kocaman bi dünya olunca, normal olarak gelişmek gerek geride kalmamak adına. Ama ya gelişirken/değişirken ya da değiştirilirken bazı yanlışlıkları göremiyorsanız, bu sizi saf yapmaz mı? Eğer tüm derdiniz safça yaşayıp, bu dünyada saf mutluluğu tatmaksa amacınız, doğru yoldasınız demektir. Ancak saf ya da aptal insanlar akıllı insanlar tarafından kullanılmak üzere yaşarlar bundan habersiz. Bunu bilmek umarım mutluluğunuzu azaltmaz.

Bakış açısına göre yanlışlar ve doğrular yer değiştirebildiğine göre referans olarak Türk Dil Kurumunu almanın bir çok konu açısından tartışmasız gerekli olduğunu düşünüyorum. Kaşgarlı Mahmut'un Lügatına kadar gitmeyelim dilerseniz.

Kaşgarlı'nın zamanında telefon yoktu ve bundan bi 30 sene önce de kimse birbirine ''Bye-Bye'' demiyordu ama yurdumuzun insanının, harikulade yaratıcılığı (kopyacılığı mı desek) ve okulda verilen bilinçsiz Türkçe eğitiminin hafızamızda kalma süresi sebebiyle, nasıl konuşacağını bilememesi, aradaki o meşhur 300 yılı arşınlamış gibi gösteriyor içerden safça bakınca.

Maalesef sevgili Türk gençliğinin/halkının saflığı bunu doğru yapmıyor. Küçükken duyduğumuz o ''Güle güle'' ve ''Hoşça kalın'' ile ''yolunuz açık olsun'' gibi kelimeleri/cümleleri duyamaz olduk artık. Konuşmak üzere olan bir bebek iken attaaaa gitmek istemenizin yegane sebebi aslında ilk söylediğimiz kelimelerden biri olan ''güle güle'' diyebilmek ve etraftan aferin alabilmek değil miydi sevgili bilinçsizlikler topluluğu?

Üzgünüm azcık derine sapladıysam ama bilin ki, birbirimize artık hoşça kal demiyor olmamıza üzgün olanlar, canı acıyanlar var etrafınızda.

Dilbilgisinden yoksun (Akp mi, Ak parti mi?) ve Türkçe konuşamayan insanları mebusan yapabildiğimize göre burda ''Hoşça kal'' deyişinin de ayrı yazılması gerektiğini yazarak lafı uzatmayalım iyice.

Sanırım en doğrusu nasıl konuşulması gerektiği konusunda artislik!(bu da ne demekse) taslamayı bırakıp yapılabilirse ufak çözümler üretmenin yollarını aramak.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...