17 Temmuz 2011 Pazar

Fernando Muslera; Küçük Kunduzun Refleksleri


Copa America çeyrek finalinde, Dünya Kupasından sonra yeni bir başarısızlığa tanık olduk. Tevez, Messi, Higuain, Di Maria gibi oyuncularla dünyanın en kaliteli hücum hattına sahip olan Arjantin’in 120 dakika boyunca gol atma çabasına engel olan şey ise Muslera’nın refleksleri idi.

Maçı izleyen Galatasaraylılar, yıllar önce Taffarel’in transferini anımsamıştır mutlaka. Tafo’yu penaltı kurtatırken ilk izlediğimde verdiğim ilk tepki şu olmuştu: ‘’Vay be, penaltı kurtaran kaleci transfer etmişiz’’

Dün akşamda atılan 5 penaltının 3’üne müdahale etti Muslera (İspanyolca muzlera diye okunmakta) birini kurtardı diğer ikisi şansız şekilde gol oldu.

Ben ilk kez izleme şansı buldum Muslera’yı. Bir kaleciyi sadece bir maçta izleyip yargılamak ne kadar doğru olur bilemem ama karşı tarafta 120 dakika boyunca Messi oynuyorsa ve takımı 50 dakika 10 kişi oynamışsa, herhalde bu büyük ölçüde doğru bir fikir verir.


Kendisi çok önemli kurtarışlar yaptı penaltılara gelene kadar. Benim tespit ettiğim en önemli özelliği reflekslerinin muazzam olması. Ekranda kısa boylu gibi gözükse de boyu 1.90, yani bizim CamAdam Gökhan’dan 2 cm daha kısa. Bu kadar uzun boylu bir kalecinin reflekslerinin iyi olması, dün akşam kanıtlandığı üzere onu iyi bir kaleci yapar.

Bunun yanında yaptığı degajlar taç çizgisine yakındı. Bu da yeterince kafası çalışan bir kaleci olduğunun kanıtı. Orta alanda sıkışan oyunu açmak için kanatlardan hücum etmesi gereken bir takımda, kalecinin topu oyuna sokmada olmazsa olmaz, yapması gereken hamle budur. Bundan daha iyisi elbette, defans oyuncularının hücumu başlatmasıdır. Ancak maçın genelinde Uruguay degaj yaparak topu ileri aktarmaya çabaladı zira orta alan oyuncuları pres yediklerinde topu ileri taşımak konusunda Arjantinliler kadar yetenekli değiller. Evet Arjantin’in orta sahasında Gago gibi bir adam oynuyordu, ama adamlar Messi’ye topu aktardıklarında zaten top, rakip yarı alana otomatik katediyor.     

Defansın arkasına atılacak toplar için sezgisi de yeterince gelişmiş kanımca. İleri çıkarken zamanlaması gayet yerinde idi. Hava hakimiyeti için ne desem boş, ilk kez izledim. Ancak 1.90 boyunda bir kalecinin antrenörü Taffarelse ve bu konuda eksikse rahatça bu özelliğini geliştirebileceğini düşünüyorum.


Bu arada Muslera pek tanınmıyor. Frey, Buffon gibi dünyaca ünlü kaleci transferi sözünü duyduğumuzdan ve Lorik Cana transferi yüzünden burun kıvıranımız pek çok. Hele bir de #nontvspor’da daha ziyade yediği golleri gördüğümüzden, kendisi hakkında bilgi verelim.


2004 yılında Montevideo Wanderers kulübünün altyapısında oynamaya başlayan Muslera, dikkatleri üzerine çeker ve 2006 yılında Club Nacional’de  bir sene kiralık oynar. 2007’de ise sözleşmesi biter ve Lazio’ya transfer olur. Cagliari maçıyla ilk kez Lazio forması giyen Muslera sonrasında 4 maçta daha ilk 11 başlar. Ancak Roma’da oynanan Milan maçında kalesinde 5 gol birden görür, ki 4’ünde hatalıdır. 44 yaşındaki Marco Ballotta’nın yedeği oluverir birden. 2008 sezonunun başında River Plate’in kalecisi Juan Pablo Carrizo’yu transfer eder Lazio. Ocak ayı geldiğinde kötü performans gösteren Carrizo dinlendirilir, Muslera tekrar formaya kavuşur. Kaybedilen Sampdoria maçında bir penaltı kurtarır Muslera, sonraki maçlarda da iyi performanslar sergiler. Önce başkent derbisinde Roma’ya, sonrasında Milan ve Juventus’a karşı iyi maçlar çıkaran Muslera, Lazio ile İtalya Kupasında finale kadar yükselir. Finalde de iki penaltı kurtaran Muslera, Lazio’yu şampiyon yapar. Taraftar ise çoktan Kunduz lakabını takmıştır ona.


Görüldüğü üzere Küçük Kunduz, eğer transferi tamamlanmışsa yönetimin başarmış olduğu en güzel transferlerden biri olarak anılacak. Lorik Cana’nın gidişi elbette çoğumuz için üzücü. Ancak penaltı kurtaran ve refleksleri iyi olan kaleciye hedefleri yüksek olan her takımın ihtiyacı vardır. En güzel örneği Taffarel’in Henry’nin kafasını çıkarmasıdır.

Transferi bitmişse hayırlı olsun, Frey, Buffon gibi kaleci hayallerini kenara bırakıp dün akşamki perfomansı düşününce 1986 doğumlu 25 yaşında harika bir kalecimiz var artık.

Mutlu ol Galatasaray taraftarı! 

Google'dan derlediğim diğer resimleri de paylaşalım.




16 Temmuz 2011 Cumartesi

Fatih Terim'in Mental Barajı - 2


Fatih Terim’in biyografisini kabaca okuduğunuzda, Türk filmlerindeki gibi fakir ama gururlu gencin, zengin ailenin güzel kızına aşık olması ve mutlu son ile biten hikaye tadını alıyorsunuz.  Ancak aksine, mutlu son henüz yazılmadı Fatih Terim’in sarı kırmızı aşkında.

Devam filminin kaçıncı perdesini izleyeceğimize en başta Fatih Terim fakat ondan daha çok çevresindekiler etki edecek.

Acıktığında genellikle teknik adamlarla beslenen doymak bilmez futbol medyamız, sindirebileceği en zor lokma ile yeniden karşı karşıya.  Daha önceki karşılaşmalarında genellikle hazımsızlık yaratan bu Adana Çocuğu’nun yapacağı manevralar, ya Sarı Kırmızı Tanrı’yı yaratacak ya da adı medya olan çirkin ejderhanın kanatları altında izleyeceğiz ülkemizde futbola benzeyen o yarım yamalak şeyi.

Fatih Terim’in farkında olmadığını düşündüğüm bir konu var. İyi basın - kötü basın meselesinin üstüne çok basar Fatih Terim, fırsatı olduğunda hamam böceği ezer gibi basar. Kulak kabartır kendisi hakkında ne konuşulur diye, meraklıdır. Hatta gazete küpürlerinin önüne gelmesi için bir şirketle dahi anlaşmışlığı vardır.

2009’da İspanya maçı öncesi verdiği röportajda bir nebze olsun iyileşme yönünde umut vadetse de huylu huyundan pek vazgeçmez. Fatih Terim’in dilindeki kılıçla öldürmesi gereken uçan bir kertenkele değil. Zira hali hazırda bir sürü yumurtası var o çirkin ejderhanın ve eninde sonunda yeniden, Meriç Tunca gibi kanatlı yavru kertenkelelerini yumurtlayamaya devam edecektir.

Uçabilen sürüngenlerin sözleri; Terim’in zırhını kuşanmadığı yumuşak karnı, kertenkelenin ise, ziyafet öncesi yaptığı, kendi adına en eğlenceli seramoni.

Bu konuda kendi kulaklarımla dinlediğim ve gördüğüm en güzel mücadeleyi Rijkaard yaptı. Ne elinde ne de dilinde keskin bir kılıç vardı ama yaptığı şey muhteşemdi.

Rijkaard o koskoca Ejderha’ya sivrisinek muamelesi yaptı!

Elinde kalitesizlik dışında hiçbirşeyi yoktu ancak herkes sihirli değneği var bildi. Şakası bile kötü olan Serdar Özkan, Gökhan Zan, Ali Turan, Mehmet Batdal transferlerine rağmen, o kimseye yazacak çizecek malzeme vermedi röportajlarında. Ser verip sır vermemek sözünü özetledi hep.

Sivrisinek muamelesi yüzünden iyice canı sıkılan ejderha artık beslenme saati geldiğinden, sonunda kafasını ısırıverdi Kıvırcığın.

Kameraların karşısına geçtiğinde antik kolezyumdaki gladyatörler gibi savaşması gerekmiyor artık Terim'in. Bence o savaşı çoktan kazandı. Ancak Adana Çocuğuna sataşırsanız o da size cevabını verir. Bu hep böyle oldu. Çoğu zaman sabretti, duymamazlıktan geldi ama, ister egosu deyin ister başka bir şey, karşındakine sözünü sakınmadı hiç.

Şimdi ise kariyerini bir üst seviyeye taşıma fırsatı var. Biliyorum ki, o asla Rijkaard’ın çizgisinde hareket etmeyecek, vereceği cevaplarla bizleri çok daha fazla tebessüm ettirecek. Medya ile ilişkisi onu huzursuz edebilecek, rotasından saptırabilecek bir alan. Bu, başlıkta yazdığım, onun adına engellerden biri.

Tabi Fatih Terim’in Mental Barajı sadece bununla sınırlı değil. Yazı dizisi moduna geçip tiraj yapma hevesinde değilim ancak bugünkü üretkenliğim sıcak nedeniyle burada son buluyor.

Medyadaki kanatlı yaratıklar yeniden acıktığında taraftara düşen şey, Sarılı Kırmızılı Lezzetli  Haşlanmış İmparator Menüsünden kalacak kırıntılarla böcekler gibi beslenmek değil, İmparatoruna sahip çıkmaktır. Arkasında değil ama yanında durmaktır. Bunu daha önce topluca başaramadık. Bir taraftan bu da hem taraftarın hem yönetimin mental barajı.

10 Temmuz 2011 Pazar

Galatasaray'ın Olmayan Orta Sahası


Fatih Terim’in Galatasaray’ını nasıl bilirdiniz, diye sorsak, aklımıza ilk gelen örneklerden biri, Okan-Emre-Suat orta sahası olur muhtemelen.

2001 yılı sonrasında Hagi’nin yerine bir veliaht bulmaya uğraşırken, diğer taraftan Ergün/Suat/ performansı verecek bir ön libero arayışımız sürüp durdu arka planda. Kimler oynamadı ki bu mevkide!

Bülent Akın, Andres Fleurquin, Batista, Ovidiu Petre, sonradan kıtlıktan sağ beke devşirilen Cihan Haspolatlı, Saidou, Flavio Conceiçao, altyapıdan Mehmet Güven, Volkan Arslan, İnamoto, Barış Özbek, sakatlıktan oynayamayan Linderoth, Mehmet Topal ve hatta Rijkaard döneminde topu ileri taşıması için Elano… Geçen sezon ise genellikle Ayhan ve kısmen Cana/Neill kombinasyonu ile son iki sezondur Galatasaray tarihinin ''nefret anıtı'' Mustafa Sarp.

Suat’ın performansının düştüğü, Ergün’ün eski Ergün olamadığı dönem sonrasının üstünden 10 sene geçti. Merkezin biraz gerisinde oynayan orta sahalar içinde yukarıda ismi geçenlerin içinde, nitelik olarak en iyi performansları sergileyen Saidou, Topal, Neill, Cana dışında elle tutulur bir Suat/Ergün/Tugay performansı göremedik. Yukarıdaki futbolcuları alt alta toplayınca ulaştığımız rakam 18! Bu seneki Selçuk, Ceyhun transferlerine, Yekta ve Culio’yu da eklersek rakam 22’ye ulaşıyor.

Onca futbolcunun ismine rağmen yıllardır doğru düzgün bir orta sahası olmayan Galatasaray’ın ite kaka birkaç kez şampiyonluk yarışı içine girmesi ve genellikle bu yarışı uzaktan seyreylemesinin sebebi Galatasaray’ın bir Hagi’si olmayışı değil, bizatihi orta sahasının olmayışıdır. Sadece orta sahası için, bu kadar futbolcunun sirküle olduğu bir takımda, başarının gelmesi ya da devamlı olması zaten mümkün değildi.

Futbolun yakın tarihine baktığımızda ve özellikle günümüz futbolunda, orta saha oyuncuları aslında takımın her şeyi. Tıpkı satrançta olduğu üzere, futbolda da tahtanın ortasını ele geçirmek, göstergedeki ibrenin size doğru dönmesi adına en önemli adım.

Yine yukarıdaki bütün isimleri topladığımızda ortaya kesinlikle Suat,Okan ya da Emre’nin çevikliğine ve defansif anlamdaki beceresine ulaşamıyoruz. Belki biraz Cana ile Saidou…

Cana’nın gidişiyle mevcut kadro içinde Culio dışında orta sahada mücadele gücü, dayanıklılığı yüksek bir oyuncumuz kalmadı. Cana’yı ne kadar beğensem de çeviklik anlamında Okan-Emre-Suat etmediği aşikardı. Ancak defansif anlamdaki yeteneğine, saha içi liderliğine söz edenleri ve onu kasap diye niteleyenleri lacivert çarpsın.

Dayanıklılık, mücadele gücü açısından sadece Culio dedim. Evet böyle. Çünkü Selçuk İnan, asla bir Emre-Suat-Okan etmeyecektir. Ancak şunu da belirtelim, Okan-Suat-Emre de bir Selçuk İnan etmiyor. Farklı rollerin topçuları bu isimler.

Selçuk İnan tam bir oyun kurucu. Okan ile Suat hiçbir zaman oyun kurucu olmadılar. Aslında Emre de milli takım haricinde hiçbir zaman oyun kurucu rolünü üstlenmedi. Galatasaray ile Fenerbahçe’de ve yurt dışında oynadığında (daha doğrusu oynayamadığında) her daim kendisinden daha akıllı oyunculara topu iletmekten öteye gitmedi onun futbolu. Emre defansif anlamda ise muazzam bir yetenek. Mücadeleci, sert, dayanıklı… Topa bomba muamelesi yapmaması, sol ayağına hükmedebilmesi ve tekniği kendisini Türkiye’de kalburüstü bir oyuncu yaptı. Selçuk’un defansif anlamda Emre B. kadar başarılı olmadığını düşünmüyorum ancak defans yapmayı öğrenmek her daim mümkün.

Fatih Terim, ilk dönemindeki gibi bir futbol oynatmayı planlıyorsa, muhtemelen hüsranla sonuçlanacak bu çaba. Selçuk ile Culio’yu ikinci yarılarda oyundan çıkarken görürüz sıklıkla. Orta sahada arzu edilen futbolu oynayacak üçüncü bir isim ise yok.

Yekta için henüz net bir fikrim bulunmamakla birlikte onun illaki faydası olacaktır. Ancak beni düşündüren devamlılığı, yeterliliği.

Taraftarın ve (eminim) Terim’in çizdiği bir çıta var. Yekta, Culio, Kazım gibi isimler geçen sezon mevcut kadro içinde Koyun-Çelebi ilişkisi yüzünden gözümüze harika görünen isimlerdi. Beni düşündüren nokta, bazı oyuncuların futbol seviyesi ile beklenti çıtanın arasındaki farktan kaynaklanıyor.

Ayhan, Ceyhun, Sarp, Okan Derici, Çolak. Bu isimlerden orta saha için alacağımız verim Selçuk-Culio mevcudiyetinin çeyreği dahi etmeyecektir. Gitmesini beklediklerimizin yanında, Cana da takımdan ayrılmışken, iyi bir transferin gerçekleşmemesi halinde, Galatasaray’ın olmayan orta sahasını tekrar yaşayacağız bu sezon, tıpkı son on sezondur yaşadığımız ismini zikrettiğim 18 futbolcuyla olduğu gibi ve Selçuk’a rağmen…

Yeni sezonda, yepyeni bir Galatasaray izletmeyi planlayan yöneticiler ufukta görünmeyen kara parçasının aslında suyun altında olduğunu umarım kısa zamanda fark ederler. Yoksa yine karaya oturmak işten bile değil orta sahadamızdaki bu sığ sularda.

Not: Fatih Terim’in Mental Barajı ile ilgili yazının devamını henüz bitiremedim. Bunu bekleyenlere özürlerimi ileteyim…

Not: Fotoğraf BasitOyna Blog'tan alıntıdır. Kendisine teşekkürler.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...