30 Haziran 2011 Perşembe

Fatih Terim'in Mental Barajı - 1


Terim’i beğensek de beğenmesek de, takımın başına onun geçmesi günün ahval ve şeraitinde en zaruri tercih idi. Nitekim zorunluluktan öte, en doğru tercihin Fatih Terim olmasının bazı sebepleri var. Bloglar, twitter ahalisi ve sözlükleri takip ettiğim kadarıyla kimse parmak basmadı bu konuya.

Özellikle Fatih Terim’i beğenmeyenlerin, antipatik bulanların ve onun başardıklarını küçümseyip, Hagi’ye / jenerasyona bağlayanların bunu dikkatlice okumasını arzu ediyorum. Çünkü gözden kaçırdıkları çok önemli noktalar var.

Açalım efenim.

Fatih’in Avrupa’yı fethedecek, Uefa’yı kaldıracak kadronun oynayacağı futbolu inşasına göz atalım. Ali Sami Yen’e gelmemek için Juventus gibi bir kulübe bahaneler söyletecek kadar, Del Piero’ların Maldini’lerin dizlerini titretecek o futbolu inceleyelim.

Ancak geçmişe gitmemiz gerek. Gidelim.


Sanılanın aksine, Fatih Terim Galatasaray’a geldiğinde henüz kendisini kabul ettirememişti. Nasıl olsun ki?Zaman 96 yılını gösterdiğinde, onun Ümit Milli ve A Milli Takımdaki başarıları iyi birer referans olmasına karşın, 14 sene boyunca şampiyon olamamış Galatasaray’ın kaptanıydı yine de. Taraftarın bir kısmı, şimdiki gibi, zaten sevmiyordu kendisini. İlk senesinde henüz  ligin başlarında, Sami Yen de 4 yenen bir Fenerbahçe maçı sonrası kellesini isteyen Galatasaraylı sayısı, şimdilerde kendisinden nefret eden Fenerbahçeli sayısından hiç de az değildi. Ancak ister egosu ister jenerasyon deyin; Terim’in kendisini Sarı Kırmızılı camiaya kabul ettiren, efsaneleştiren ve Türk Futbol Tarihinin en başarılı teknik adamı yapan şey, aklındaki felsefe idi.

Evet tam da buydu. Sonunda inşa etmeyi başardığı ve hepimizin gördükleri onun inandığı fikrin sahadaki yansımasıydı sadece.

Peki o zamanlar etrafındaki Galatasaraylı yazarlara, yöneticilere, futbolcularına, yardımcılarına neler anlatıyordu?

 Hatırlayalım:

‘’Topa daha çok sahip olan bir takım oluşturmak istiyorum’’

Ve Galatasaray, üst üste 30-35 pas yapabildiği maçlar oynamaya başlamıştı. Türk futbol tarihinde bir ilkti. Yeni yeni Avrupa futbolunu izlemeye başlayan, ‘’Avrupa Avrupa Duy Sesimizi’’ diye haykıran kompleks sahibi Türkler, tıpkı bir Avrupa takımını seyrediyordu Sami Yen Tribünlerinde…

Televizyonda o çok bilmiş Şansallar, Ermanlar ise ağızları açık şekilde yapılan pasları tekrar tekrar izleyip, sayıyorlardı…

-          ‘’ Hocam bakar mısın 32, 33, 34.’’
-          ‘’ Muazzam Şansal.’’

‘’Mücadele eden bir takım istiyorum’’

Sami Yen’de 4 ya da 5 gol atılan bir maçın sonunda röportaj veren Fatih Terim, son dakikada auta çıkacak bir topa 25-30 metre depar atan Tugay’ı işaret ediyordu. Tugay o maçta 90 dakika oynamıştı. Terim'in uzatma dakikalarında auta giden topa depar atan oyuncuları vardı artık. O röportajda asıl söylediği şey, istediğimi başaracağım, idi.

Aslında istediğini başarmak üzereydi. Sonunda 16 yaşında bir çocuktan, ayağı kırılmış birinden ve sıradan bir kelden müthiş bir orta saha yarattı. Saldıran, savaşan, pes etmeyen, yenilgiyi reddeden, topu rakipten söküp alan, sahada basılmadık çim bırakmayan kısaca hücum pres yapan bir orta saha.

Sonradan ''o kel adamın'' saçları çıktı, diğer ikisi ise Avrupa’da önemli kulüplerde top koşturdular.

'’En iyi savunma atak yapmaktır’’
 ‘’Hep beraber hücum edeceğiz, böylece hep beraber savunma yapmış olacağız’’ (1996)

Rakibin sahasında futbol oynamayı alışkanlık haline getiren takımın yaratıcısı, böylece aslında eski ama  ülkemize yeni olan bir futbol deyimi sokmuş oluyordu.

Hücum Futbolu

Ocak 98’de deplasmanda 3-2 kaybedilen Bursaspor maçı sonrası, deplasmanlarda üst üste 40 maç kaybetmeyen bir takım yarattı Fatih Terim. Dile kolay 40 maç...

Devamında bırakın bizim ülkeyi, İtalya gibi defansif futboldan ödün verilmeyen bir ülkede  bile başarılı oldu bu felsefe. Milan’ın başına geçecekti zamanı geldiğinde. Fenerbahçe’den Rüştü ve Beşiktaş’tan Sergenle oluşan yarattığı Galatasaray Milli Takımı, 2000 yılında Avrupa Şampiyonasında çeyrek final oynayacak seviyeye gelmişti. Avrupa’da seçkin teknik direktörlerin katıldığı toplantılar için davetiye geliyordu kendisine. Fatih Terim artık, Avrupa'nın en önemli teknik adamlarından sayılıyordu.



 ''Oyuncularıma oynadığınız futboldan keyif alın diye öğütlüyorum sık sık’’
''Güzel ve göze hoş gelen futbol oynamaya çalışıyoruz’’

Takımda orta yapmayı beceremeyen Sabri gibi bir Küçük Hakanımız vardı o dönem. Taraftarı kahreden… Sonraları her şey değişti.  O Küçük Hakan gitti, yerine ne zaman soldan bindirme yapacak diye beklenen Hakan Ünsal geldi. O Hakan Ünsal, ceza sahası dışından kornerden gelen topa gelişine vurup harika bir gol atacak kadar ilerletti futbolunu. O bile Avrupa’ya adım attı sonrasında.

Futbolcular artık keyif alarak futbol oynuyordu. Atılan her gol sonrası sadece futbolcular değil sarı kırmızı her şey zevkten dört köşe olmaya başlamıştı…



Fatih Terim’i sevmeyi ya da ondan nefret etmeyi şimdilik kenara bırakalım, dönelim günümüze. Birkaç soruyu cevaplayalım.

Günümüz futbolunun en muhteşem ve keyif veren futbolunu kim oynuyor? Bazıları sıkıcı bulduğunu dile getirecek kadar ukala olsa da cevap basit: Barcelona.

Peki Barcelona’nın oynadığı futbol’un temel felsefesi nedir? Topa sahip olma.

O Barcelona’nın kaptanı Xavi ne diyor? Göze hoş gelen futbol oynamaya çalışıyoruz.

Pep Guardiola geçen seneye nazaran Barcelona’da en çok neyi geliştirdi? Kaybedilen topu geriye kazanma süresini azalttı, dolayısıyla takımın hücum presini geliştirdi.

Xavi, İniesta’nın boy ortalaması Okan-Suat-Emre üçlüsünden ne kadar fazla? Sadece 1 cm
(Xavi 1.70, iniesta 1.70. Okan, Suat, Emre sırasıyla 1.68,1.66, 1.71)

Barcelona’nın oynadığı futbol nedir? Hücum futbolu.

Peki Barcelona’nın oynadığı sistem nedir? Kabaca 4-3-3. Ancak Barcelona hücum ederken iki bek orta sahaya yerleşiyor. Orta sahası 5 kişiye çıkıyor.

Galatasaray’ın Uefa’yı kazandığı kadronun oynadığı sistem nedir?

Taffarel / Capone- Bülent Popescu- K.Hakan / Okan – Suat –Emre / Arif – Hakan – Hagi

Yani kabaca 4-3-3. Dortmund deplasmanında sol kanata inen Arif’in kestiği ortaya Hakan’ın golü… Hagi’nin Fatih Terim’e inat genellikle sağ kanata’gitmesi, Arif’le yer değiştirerek zaman zaman içe kateden uzak forvet rolüne bürünmesi…

Fatih Terim’in 93 yılında çok önemli bir sözü var. 3-5-2’yi tersten oynayacak bir takım hayal ediyorum…

Defans’ta Bülent-Popescu

Orta Sahada Capone, K.Hakan, Okan,Emre,Suat

İlerde Hagi,Arif, Hakan

3-5-2’yi tersten oynayan bir takım

Fatih Terim'in ufku buydu işte. 

Rijkaard’ın gelişi sonrası benim gibi Total Futbol dilencileri ile Fatih Terim’in başarısını küçümseyerek jenerasyona ya da Hagi’ye bağlayanların bunları görmesi gerek.

Okuyanları sıkmamak adına ve yorulduğumdan yazıyı burada ikiye bölelim. Daha sonra devam etmek üzere…

3 yorum:

Jordi Metal dedi ki...

2000 kadrosunu bir de elimizdeki kadro ile karşılaştırsaydın 10 numara bir yazı olacaktı bu nedenle 9.9 veriyorum sana :D

Güzel yazı olmuş.

Atilla Çelik dedi ki...

Güzel bir bakış açısı olmuş gerçekten. Büyük bir zevkle okudum. Hakan'ın da dediği gibi elinizde iyi oyuncular varsa istediklerinizi daha iyi gerçekleştirebilirsiniz. Ama Terim'in bazı performansları yükselteceğini düşünüyorum.

hakancabuk33 dedi ki...

bence ilk cümlesinden son cümlesine kadar tamamiyle doğru bi yorum.fatih hocanın büyüklüğünü anlamayıp,medyanın gazıyla ondan nefret eden g.saraylılara ders niteliğinde bi yazı olmuş.tebrikler

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...